HASAN CEMAL - Milliyet

Meclis’in ‘Darbe Komisyonu’ndan...
* * *

Komisyonda birkaç saat geçirdim. Arada tartışmalar da yaşadık. Bazı eleştiriler yerinde, bazıları haksız, hatta insaf sınırlarını zorlayıcıydı. Belirtmem gereken bir nokta var. Komisyonda tanık olduğum bu tartışmaların dili hoş değildi. Ve bizim siyasetin gün geçtikçe nasıl tehlikeli biçimde kutuplaştığını gösteriyordu.

Pazartesi günü akşamüstü TBMM’de, ‘darbe komisyonu’nda birkaç saat geçirdim. Askeri darbeler ve 28 Şubat’a ilişkin görüşlerimi anlattım, soruları yanıtladım.
Arada tartışmalar da yaşadık.
Bazı eleştiriler yerinde, bazıları haksız, hatta insaf sınırlarını zorlayıcıydı.
Ama olabilir.
Belirtmem gereken bir nokta var.
Komisyonda tanık olduğum bu tartışmaların dili hoş değildi. Ve bizim siyasetin gün geçtikçe nasıl tehlikeli biçimde kutuplaştığını gösteriyordu.
Şu da söylenebilir.
Bunca yıldır her Allah’ın günü siyaset hakkında olur olmaz ahkam kesen bir gazeteciyi yakaladıklarında üstüne çullanmaları, belki o sayın milletvekillerine de çok görülmemeli...
Ak Parti İstanbul milletvekili Nimet Baş’ın başkanlığını yaptığı Meclis Araştırma Komisyonu’nda özetle aşağıdaki konuşmayı yaptım.
* * *
28 Şubat’ın savunulacak hiçbir yanı yok. Adına ister post-modern, ister muhtıra deyin, demokrasi ve hukuku ayaklar altına alan bir darbedir, o kadar.
Ayrıca herhangi bir bahane, mazeret üreterek, ama diyerek 28 Şubat’a kulp takılamaz.
Asker, bu ülkede demokrasi ve hukuk devletini yıllar yılı ikinci sınıflığa mahkum eden ‘kurtarıcılığı’nı ya da ‘demokrasi korkusu’nu 28 Şubat’ta bir kez daha ortaya koyarak, rejimi cendereye alan ‘kırmızı çizgileri’ni örneğin Emasya ile, örneğin Batı Çalışma Grubu ile daha belirgin hale getirmiştir.
Evet, tanklar bu kez nizamiyeden çıkmamış, kağıt üstünde, görünüşte her şey ‘anayasal’ olmuştur, Refahyol hükümeti Meclis çatısı altında devrilirken... Ama bu, minareyi kılıfına uydurmaya çalışmaktan ibaretti, inandırıcı değildi demokrasi ve hukuk devleti açısından...

ASKER SORUNU, SİVİL SORUNU
Medya, demokrasi adına kötü sınav vermiştir. 28 Şubat’ta medya-asker işbirliği belirleyici olmuştur.
28 Şubat, Türkiye’nin ‘asker sorunu’nun yeni bir aşamasıydı.
Ama unutulmasın.
Asker sorunu aynı zamanda ‘sivil sorunu’dur bu ülkenin.
Sivil sorunu deyince... Medyayla asker, yargıyla asker, üniversiteyle asker, büyük iş dünyasıyla asker, bazı siyasetçilerle, siyaset kurumunun bir bölümüyle asker işbirliği akla gelir.
Evet, asker sorunu aynı zamanda sivil sorunudur ama, bu da darbelerin gerekçesi olamaz. “Efendim, siviller her şeyi berbat etti” söylemiyle askerin siyasete karışmasını meşrulaştırmaya kalkışmak demokrasiyle bağdaşmaz.
Bu nedenledir ki, 27 Mayıs öncesi de, 12 Mart öncesi de, 12 Eylül öncesi de, hatta 28 Şubat öncesi de, gerekiyorsa millet iradesine başvurularak çare, darbesiz, muhtırasız TBMM çatısı altında bulunabilirdi.
Nitekim, 27 Nisan Muhtırası sonrasında çare böyle bulundu.

ASKERDE İKİ ÇİZGİ
28 Şubat’ta iki çizgi vardı askerin içinde. Açık darbeciler ile bir ‘muhtıra’yla, ‘psikolojik savaş’la yetinmek isteyenler.
‘Açık darbeciler’ başarısız kaldı.
28 Şubat’ta parlamentonun açık kalması, sonradan ‘askeri vesayet’le mücadele yollarını genişletti. 2002 genel seçimleri ve Ak Parti’nin tek başına kazanması, asker içinde 28 Şubat’ın yarım kaldığına inananları, özellikle 2003 ve 2004 yıllarının Balyoz’una, Sarıkız’ına, Ayışığı’na, Ergenekon’una, yani darbe tertiplerine kadar götürdü.

ASKER SORUNU BİTTİ Mİ?
Askeri vesayet, Ak Parti iktidarının siyasal kararlılığını, ağırlığını da koymasıyla, özellikle 27 Nisan 2007 sonrası çözülmeye başladı. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından çok ciddi bir kazanım oldu bu gelişme...
Asker sorunu artık tam olarak çözüldü mü? Hayır, henüz değil. Bu konuda bazı anayasal ve yasal düzenlemeler hâlâ bekliyor.
Daha önemlisi, demokrasinin bir hayat tarzı olarak benimsenebilmesi için askerle sivilin kafasal değişimi şart.
Hem askeri okullarda, hem sivil okullarda ders kitaplarının ‘demokrasi kültürü’ne uygun biçimde yeniden yazılmaları lazım.
Ve yargıda reform ve demokratik bir zihniyet değişimi hâlâ gündemde...
Bütün bunlar, ‘asker sorunu’ndan tam olarak kurtulmak istiyorsak, yapılması gereken işlerdir.

ASKER FRENİ, SİVİL FRENİ
Ve bu konularda Ak Parti iktidarının yapması gerekenler siyasal gündemdeki yerini koruyor.
Bir nokta önemlidir.
Demokrasinin asker freni çekilirken, ‘sivil freni’nin devreye girdiğini gösteren örnekler bugün de az değil ve gitgide çoğalıyor.
Komisyona gelirken, yanımda 2010 yılında çıkan Türkiye’nin Asker Sorunu isimli kitabımı da getirdim. 566 sayfa. 184’le 300. sayfalar arasında 28 Şubat’ı anlatıyorum.
Tabii her kitabımda yaptığım gibi, kendimi de bazı bakımlardan mercek altına alıyorum. 28 Şubat döneminde, Sabah’ta birinci sayfadan haftanın altı günü yazıyordum.

28 ŞUBAT ÖZELEŞTİRİSİ
28 Şubat’a ilişkin kendimle ilgili vurgulamak istediğim noktalara gelince...
BİR: 28 Şubat’tan önce dedim ki: Refahyol kurulmasın, asker siyasete fena halde girer, (s. 216-217)
İKİ: Ama Refahyol kuruldu, dünyanın sonu değil diye yazdım, her şeyin demokrasi oyununun kuralları içinde oynanması gerektiğini savundum, (s. 218)
ÜÇ: Erbakan Hoca ve çevresinin bazı yanlışları ve olmadık çıkışları, askerin medyayla oyununu hızlandırdı. Psikolojik savaş için düğmeye basıldı. Bu aşamada gerektiği gibi eleştirmedim askeri. Bu da benim yanlışımdı. 28 Şubat’a “Oh ne güzel!” demedim elbette ama yeterince eleştirel olmadım. (Bu arada, Refah Partisi’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasını açık bir dille eleştirdim, (s. 272)
DÖRT: Benim kafamda daha çok açık darbe vardı, (sayfa 231) Parlamento’nun açık kalmasını, yani 12 Eylül gibi bir darbenin önlenmesi için Refahyol’un gitmesini istiyordum. Bunu istemenin, yazmanın demokrasiye ters bir yanı herhalde yoktu.
Burada benim açımdan şık olmayan, askerin -ya da medyanın- bu konudaki yöntemlerini yeterince eleştirmemekti.
BEŞ: Asker Sorunu isimli kitabımda da var. 28 Şubat döneminde iki konudaki sessizliğim beni bugün de rahatsız eder. Biri, alçakça bir yalan olan andıç olayındaki sessizliğimdir. Diğeri, Osman Özbek adındaki bir generalin Başbakan Erbakan’a aleni küfretmesi karşısındaki tepkisizliğim... (sayfa 245-247)

DEMİREL, 28 ŞUBAT
Cumhurbaşkanı Demirel’e 28 Şubat’la ilgili olarak yöneltilen pek çok eleştiride haklılık payı vardır.
Ama bir noktayı belirtmek isterim.
Ben 28 Şubat sürecinde 12 Eylülvari bir açık darbenin olmamış olmasını hâlâ önemserim. Parlamento’nun kapatılmadan, partilerin kapısına kilit vurulmadan 28 Şubat’ın atlatılması Türkiye’de demokrasinin geleceği açısından hayırlı olmuştur.
İşte bu bakımdan Cumhur-başkanı Demirel’in rolü gözardı edilemez diye düşünüyorum.

SON OLARAK
Darbelerin yaşanmadığı, askerin siyasete karışmadığı, sivilin sivilliğini, askerin askerliğini bildiği, demokrasinin bir hayat tarzı olarak yaşandığı bir Türkiye diliyorum.
Bu bakımdan, Meclis çatısı altında böyle bir komisyonun kurulmasını ve çalışıyor olmasını da önemsiyorum.
Teşekkür ederim.

10.10.2012

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kamil Tekin Sürek - Evrensel

AHMET KAHRAMAN - YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

AHMET ALTAN - Taraf