ORAL ÇALIŞLAR - Radikal


DESTEKLENMESİ GEREKİRKEN
•••••••

New York-İstanbul uçağındayım. Uçakta internete girilebildiği için havada günün gazetelerini okuyabiliyoruz. Memlekete dönerken ilk sarsıcı yumruğu Kılıçdaroğlu’ndan yemek şerefine nail oluyoruz.

Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’in açıklamaları, ABD gezimiz sırasında ilgimizi çeken konulardan biriydi. Alışık olmadığımız bir dille konuşan Güven, dağdaki PKK’lılar için de ağladığını söylüyor. Bir güvenlik görevlisinin hem de Diyarbakır’da empati yönü böylesine öne çıkan bir konuşma yapması, bizde doğal olarak merak uyandırdı.

‘Klasik CHP’ ile ‘değişim isteyen CHP’ arasında gidip gelen ruh hali, bir kez daha kendini gösterdi: CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun bir TV programında yaptığı “Emniyet Müdürü böyle konuşamaz” doğrultusundaki açıklamalar, ‘dolaylı bir bölücülük’e dikkat çekiyor.

Meclis’i Oslo’nun karşısına koymak
Kılıçdaroğlu, seçim kampanyası boyunca, sorunun çözümüne katkıda bulunmaya yönelik bir programla ortaya çıkmış, Kürtlerin temel taleplerine yaklaşmaya çalışan bir çizgi izlemişti. Sonra geçen haziran ayında Meclis’te partiler arası bir komisyon kurulması için harekete geçti. Başbakan’ı bu amaçla ziyaret etti. Tam bu ziyareti yaptığı sırada MHP, böyle bir komisyona karşı olduğunu söyleyince Başbakan Erdoğan onlara bir öneri sundu: “Gelin iki parti birlikte çalışalım.”

Kürtlerin talepleri ve PKK’nın şiddet eylemleriyle geldiğimiz son dönemeç; en azından iki büyük siyasi partinin, olabildiğince komplekssiz ve karşı tarafı etiketlemekten kaçınan bir işbirliği kültürü ortaya koymalarını gerektiriyor.

Başbakan, önerisini AK Parti Kurultayı’nda yineledi. Ancak o gün bugündür CHP yönetiminden bir tepki yok. Başbakan’ın kendine özgü tavırları ve üslubu belli ki CHP liderini olumsuz etkiliyor. Tabii, böyle konularda biçimsel ve kişisel kriterleri geri plana atarak etkileşime açık bir duruş sergileyebilmek, anlamlı bir siyasetin temel şartı.

Benzer kopukluk ve belirsizlikler, ‘Oslo süreci’nde ve ‘İmralı ile yeniden görüşme çıkışı’nda da gündeme geldi. CHP, yer yer, Oslo’yu bir ‘ihanet’ olarak nitelendirdi. Kılıçdaroğlu, “Çözüm yeri Oslo değil Meclis” diyerek, Oslo’ya bir kez daha karşı çıktı.

Aslında bence kendisi de biliyor ki, Oslo başka bir süreci, Meclis başka bir süreci içeriyor. Meclis, demokratikleşmenin, Kürtlerin hak ve hukukuna ilişkin taleplerin, anayasal düzenlemelerin temellendirilmesi gereken zemin. Oslo ise PKK’nın silahları bırakmasının konuşulduğu, bunun yollarının araştırıldığı sürecin adı.

Her iki platformdan da yararlanılabileceğini kavramak zor olmamalı. Meclisi Oslo’nun karşısına koymak, çözümün farklı zeminlerinin, farklı boyutlarının etkileşimini görmezlikten gelmektir.

Kılıçdaroğlu ile Başbakan Erdoğan, emniyet müdürüyle özdeşleşen yeni yaklaşıma karşı olmak noktasında birleşmiş gibiler. Başbakan’ın tepkisi şöyleydi: “Biz evlatlarımızı katleden ve bu mücadele esnasında ölen terörist için ağlamadık, ağlamayız. Bunu da çok açık net söylüyoruz. Bu bizim hem insani hem vicdani görevimizdir. Bunu böyle bilmeye mecburuz. Siyaseti, bırakın siyasetçiler yapsın.”

Siyasiler Güven’in sözlerini niye sevmedi?
Emniyet Müdürü Recep Güven’in söylediklerinden siyasetçiler neden hoşlanmadılar?

Türkiye’nin emirleri düşünmeden yerine getirmeye odaklı olmayan, motivasyonunu yaratıcılıktan alabilen bürokratlara ihtiyacı var. Özellikle de Kürt meselesi gibi yeni çözüm yollarına ihtiyacın kendini yoğun şekilde hissettirdiği bir alanda, yaratıcı fikir eksikliği ciddi bir engel olarak önümüzde.

‘Yeni’nin oluşturulabilmesi için farklı bir dil ve duyarlılığın, farklı bir liderlik ve tartışma biçiminin gerekli olduğu şu günlerde, iki büyük partinin liderlerinden gelen tepkiler, gerçekçilikten uzak, belirsiz ve kırılgan bir görüntü veriyor.

10.10.2012

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kamil Tekin Sürek - Evrensel

AHMET KAHRAMAN - YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

AHMET ALTAN - Taraf