Çetin Altan - Milliyet

Elim elin üstünde olayları
* * *

Gündemde, “savaş” sözcüğü çok sık dolaşıyor. Pazarın hatırına biz yine aşktan meşkten dem vuralım.

“Camici vesayet” iddialarının dışındaki kesimden, genç ve güzel bir kız; yakışıklı bir delikanlıyla arkadaş olmuşlar.
Yalnız delikanlı, biraz fazla sıkılgan, biraz fazla mahcupmuş; kıza bir türlü açılamıyormuş.

Bir akşamüstü, Fenerbahçe Parkı’nın denize bakan kıyısında baş başa oturuyorlarmış.

Kız oğlana dönmüş:
- Gözlerimi beğenmiyor musun, demiş; bak ikisi de maviyle lacivert karışımı...
Oğlan da:
- Ha, evet evet, demiş.

Kız devam ediyormuş:
- Saçlarımı beğenmiyor musun, bak nasıl uçuk saman sarısı...
Oğlan da yine:
- Ha, evet evet, diyormuş.

Ekim akşamı, İstanbul’a özgü tam bir sonbahar akşamıymış.
Kız delikanlıya biraz daha sokuluyor:
- Ya bacaklarım, diyormuş; uzun ve çok düzgün değil mi?
Oğlan yine tekrarlıyormuş:
- Ha, evet evet...

Parktan ayrılırlarken genç kız, erkek arkadaşının omzuna dayamış başını:
- Ah sevgilim, demiş; bana böyle güzel şeyler söylediğin zaman, o kadar mutlu oluyorum ki...

Mahallesinde sıkıntısı olan vatandaşlarla, belediye başkanlarının konuşmasına benziyor fıkra...
Vatandaş:
- Suyumuz, elektriğimiz ne zaman gelecek, dediğinde...
Başkan:
- Yakında, diyor.
- Yollarımız ne zaman yapılacak?
- Yakında.

Kim bilir vatandaşlar da ne kadar mutlu oluyorlardır, başkanlar böyle güzel konuştukça...

Matematikçilere göre; romantik aşklar neye benzerlermiş bilir misiniz; birbirleriyle hiç buluşamayan, ama birbirinden de hiç de ayrılmayan “paralel çizgilere.”

İsteyenler, hiç seçilemediği halde adaylıktan da bir türlü ayrılamayan siyasetçileri de, benzetebilirler aynı çizgilere...

Refik Tiniç’ten de küçük bir fıkra:
Eski Roma’da, eyalet valilerinden biri, Kayser Tiberius’a:
- Giderlerimiz çok fazla der, para yetmiyor; yeni vergiler salmalısınız.
Tiberius’un yanıtı:
- İyi bir çoban, koyunlarının tüyünü kırpar ama derisini yüzmez.

Kemalettin Kamu’dan bir şiirle bitirelim yazıyı:

Kimsesizlik
Yıllardır ki bir kılıcım kapalı kında,
Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi;
Muzdaripim, bu duvarın dış tarafında
Şefkatine inandığım biri var gibi.

Sanıyorum saçlarımı okşuyor bir el,
Kıpırdamak istemiyor gözkapaklarım;
Yan odadan bir ince ses diyor gibi: “Gel”
Ve hakikat bırakıyor hülyamı yarım.

Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın,
Kulaklarım komşuların ayak sesinde;
Varsın gene bir yudum su veren olmasın
Başucumda biri bana: “Su yok!” desin de!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kamil Tekin Sürek - Evrensel

AHMET ALTAN - Taraf

AHMET KAHRAMAN - YENİ ÖZGÜR POLİTİKA