ORHAN KEMAL CENGİZ - Radikal

TÜRKİYE'NİN AÇMAZI

••••••

Ben de Suriye bataklığından kolay çıkış olmadığını ve Türkiye'nin eninde sonunda buraya müdahale edeceğini düşünenlerdenim.

Teksas Houstan’daki odama neredeyse sürünerek giriyorum. Saat farkı, uzun yolculuk ve üstüne bizi buraya davet eden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın hazırladığı çok yoğun program da binince, yorgunluk dayanılması zor
 bir yüke dönüşüyor. Amerika’da olunca dünya gündemini daha yakından takip ettiğiniz sanılır. Halbuki birkaç gündür sadece Houston’un gündemiyle yatıp kalkıyoruz burada.

Beraber seyahat ettiğimiz Cengiz Çandar bu kadar yorgunluğa rağmen, maşallah bana mısın demeden hemen bir Türkiye-Suriye analizi döktürmüş. Oral Çalışlar da yılların tecrübesiyle gelmeden önce hazırlık yapmış, oğluna tarattırmış bütün dünya medyasını, o da çok enteresan bir yazı yazdı. Ben bu kadar koşuşturma içinde, Suriye üzerine ahkâm kesecek kadar kafa yoramadım doğrusu. Ancak dünya basınından konu üzerine birkaç tane iyi yazı okuyabildim. Bunlardan birisi de Londro Üniversitesi’nden Christopher Phillips’in Open Democracy isimli web sitesinde yayımlanan analiziydi. Phillips’in “Türkiye’nin Suriye Problemi” (Turkey’s Syria Problem) başlıklı yazısında yaptığı bütün tespitlere katıldığmı söyleyemem. Ama yazıdaki hemen hemen tüm tespitlerin tartışmaya değer olduğunu düşünüyorum. Phillips, ne zaman sona ereceğinin bilinemeyeceğini belirttiği Suriye krizinin, Türkiye için, oluşumunda kendisinin de büyük payı olduğu bir bataklığa dönüştüğünü söylüyor: “Suriye krizi Türkiye’nin bölgesinde tesis etmekte olduğu nüfuz ve popülaritesini tehdit etmekle kalmıyor ama aynı zamanda ülke içinde de ciddi problemlere yol açabilecek gibi görünüyor.”

Phillips’e göre Erdoğan, Suriye konusunda hem alelacele yanlış adımlar attı ve hem de ciddi hesap hataları yaptı. Erdoğan’ın hesap hatalarının ilki “Esad rejiminin Erdoğan’ın sandığından daha kuvvetli olmasından” kaynaklanıyor: “Ankara Esad rejiminin de halktan gelen baskı sonucu Tunus’ta Bin Ali ve Mısır’da Mübarek rejimleri gibi kısa sürede devrileceğini zannetti. Ancak birbuçuk yıldan beri süren gösteriler, yaptırımlar ve silahlı çatışmalara rağmen, rejimin temelleri yerli yerinde duruyor... Esad’ın sonsuza kadar ayakta kalacağını düşünen kişi sayısı az olmakla birlikte, iktidardan tamamen uzaklaştırılması ancak oldukça uzun zamana yayılan sarsıcı bir iç savaşın ardından gerçekleşebilir, ki bu da Türkiye’nin pek arzu edeceği bir şey değildir.”

Phillips’e göre Türkiye’nin ikinci büyük hatası da desteklediği sürgündeki Suriye muhalefetinin birlik bütünlük arz ettiğini zannetmesinden kaynaklanıyor: “Suriye’deki göstericiler, sürgündeki bu muhalefeti, umulanın aksine geleceğin hükümeti olarak değil de kendilerinden uzak bir grup olarak gördüler. Aslında Türkiye Müslüman Kardeşler’i ön plana çıkararak, Kürtler, Hıristiyanlar ve seküler Sünnilerin de içinde olduğu bazı anahtar grupların Suriye Ulusal Konseyi’nden soğumasına neden oldu.”

Phillip’s, Esad rejimi yıkılsa bile, kendi içinde bir birlik oluşturamamış olan Suriye muhalefetinin Suriye’yi bir arada tutamayacağını ve ülkeyi uzun sürecek bir istikrarsızlık döneminin beklediğini söylüyor. Suriye’de oluşacak iktidar boşluğunun da Türkiye’nin ‘düşmanları’ tarafından doldurulacağını belirtiyor. Ve ekliyor: “Yanlış fikir yürütme ve kötü giden talihin bir araya gelmesi sonucu, Erdoğan şu anda kendisini, olup bitene çok fazla müdahale etme şansı olmadığı halde Suriye’nin geleceğine büyük bir yatırım yaptığı bir pozisyonun içerisinde buldu. Erdoğan ve AK Parti ‘Arap Baharı’ sırasında kendilerini bölgede görmek istedikleri yüksek yerde bulmuş olsalar da Suriye bataklığı, son on yıl içinde inşa ettiklerinin çoğunu eritip, ellerinden alabilir.”

Açıkçası ben de Suriye bataklığından kolay bir çıkış olmadığını ve Türkiye’nin eninde sonunda kendisini buraya müdahale ederken bulabileceğini düşünüyorum. Türkiye’nin Suriye krizi etrafında oluşan ve gelişen ‘harici sorunlarına’ ilişkin pek çok şey söylenebilir şüphesiz. Ama Suriye sorunu başta olmak üzere, ‘dış politika’ sorunlarının köklerinin hep içeride olduğunu düşünüyorum ben. Kendi içindeki sorunları çözememiş, kendi evine çekidüzen verememiş bir Türkiye’nin etrafında olup bitenlere hiçbir zaman çok sağlıklı tepkiler veremeyeceği kanısındayım. Kısacası, dış politikada yapacağınız büyük değişiklikler, kendi büyük sorunlarınızı çözemediğiniz sürece bir temelin üzerine oturamıyor, dikiş tutmuyor. Houstan’da uykusuzluğun dibine vurmuş bir şekilde Türkiye’deki manzaraya bakarken gördüğüm budur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kamil Tekin Sürek - Evrensel

AHMET KAHRAMAN - YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

AHMET ALTAN - Taraf