EZGİ BAŞARAN - Radikal

Murat Belge'yi dinlersen işten atarlar••••••••

Tüccarlar ve bilim insanı kılığındaki kabadayılar hepimizin aklına ve geleceğine ipotek koyuyor...

"Geçen cuma üniversitenin insan kaynaklarından aradılar. İşime son vermişler.”

Sebep?

“Küçülmeye gidiliyormuş.”

Sizden başka işten çıkarılan var mıydı?

“Benimle birlikte 3 kişi olduğu söyleniyor ama ondan bile emin değilim. Öyle olsa bile 3 kişiyle nasıl bir küçülmedir bu? Evet, ben ilkokul mezunuyum. Ama 5 yıldır büyük emek verdiğim, evimmiş bildiğim bu üniversiteden niye atıldım, anlayabilecek kadar aklım var.”

* * *

Ali Özcan, Bilgi Üniversitesi’nde sendikalı temizlik işçisi olarak çalışıyordu. 3 Ekim Çarşamba günü mesai bitiminde, iş kıyafetlerini değiştirip kendi deyişiyle ‘sivil biçimde’, Santralistanbul kampüsünde ‘herkese açık’ olduğu gururla duyurulan açıkhava dersine katılmak üzere bahçeye çıktı.

Murat Belge’nin verdiği bu dersin başlığı ‘Sendika’ydı. Belge, örgütlenmenin ve sendikalarından öneminden bahsettikten sonra Bilgi’deki akademisyenlerin nasıl bir araya gelip bu manada örgütlenemediğini anlatmıştı. Ha bir de... Akademisyenlerin örgütlenmeye engel olan ‘kibir’inden üzüntüyle söz etmişti.

Doyurucu, bol katılımlı, zihin açıcı bir dersti. Temizlik işçisi Ali Özcan da öyle düşünmüştü.

Fakat ders süresince dikkat çeken bir olay yaşanmıştı. Belge’nin ders anlattığı alan, üniversitenin yönetim binasına yakındı. Ve o binadan çıkan birkaç kişi alanda ders dinlemek için toplananların fotoğrafını çekmişti.

* * *

Ali Bey’in insan kaynaklarına buyurmasını buyuran telefon, bu dersten neredeyse 24 saat sonra, 5 Ekim Cuma günü gelmişti. Aslında Murat Belge’nin sendika dersine katılmak, Ali Bey’in ilk ‘suçu’ değildi. Sosyal-İş Sendikası üyesi olan ve 1 ay kadar önce yine Bilgi’deki işlerinden olan arkadaşlarının çadır eylemini de öğle yemeği molalarında ziyaret ediyordu. Ve elbette bu biliniyordu.

“Bundan sonra ben de o çadır eylemine katılacağım ve işe iade davası açacağım. Neyse ki birçok hoca ve öğrenci bizlerin yanında. Maddi-manevi destek oluyorlar. Sağ olsunlar” diyor Ali Özcan.

* * *

Korkutucu bir dönüşüm geçirenin sadece Bilgi Üniversitesi olmadığını da gözü kulağı, okuması-yazması olan herkes biliyor.

Marmara İletişim’de geçen hafta yaşananları hatırlayın: Bir süredir fakülte dekanı tarafından bana kalırsa mahkemelik bir mobbing’e maruz kalan Yardımcı Doçent Gözde Yılmaz’ın odası dekan yardımcısının tedarik ettiği çilingir marifetiyle açtırıldı. Yılmaz’ın bilgisayarı ve eşyası depoya kaldırıldı. Bunun üstüne Yılmaz, Harbiye Karakolu’na gidip şikâyette bulundu. Şimdi aynı okulda master yapan bir polis öğrencisi tarafından korunuyor.

Yılmaz niye bu duruma düştü, biliyor musunuz? Daha önce Facebook’ta kendisini eleştiren bir öğrencisini de 6 ay okuldan uzaklaştıran Dekan Yusuf Devran’ın bazı öğrencileri PKK’lı diye fişleyip onların master sınavını geçmemesi için Yılmaz’a baskı yapması... Ve Yılmaz’ın bunu kabul etmemesi.

Sözde siyasetbiliminin, siyaset felsefesinin, devlet-birey ilişkilerinin, eleştirel aklın tarihinin anlatıldığı, ifade özgürlüğünün ehemmiyetinin öğretildiği, üniversitede adı verilen kurumlarda yaşanan bu uğursuz olayların tercümesi şudur:

Tüccarlar ve bilim insanı kılığındaki kabadayılar hepimizin aklına ve geleceğine ipotek koymaktadır.

Ve eğer üniversitedeki akademisyenler, anlattıkları derslere biraz inanıyor, kendilerini bir dirhem aydın görüyorlarsa, egolarını bir kenara bırakıp Belge’nin dediği gibi örgütlenmeyi başarmak zorunda.

Yoksa el işi kâğıtlarından origami yapsınlar. Biz de bakalım, renkli renkli. Oh.

11.10.2012

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kamil Tekin Sürek - Evrensel

AHMET KAHRAMAN - YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

AHMET ALTAN - Taraf