ARİF ALTAN - Özgür Gündem

Huysuz ama sevimsiz

* * *

Dalgın, uykulu ve mutsuz bir ifadeye sığdırmıştı yüzünü, ama bütün dalgın, uykulu ve mutsuz çocuk yüzlerde tatlı bir gülümseyişti o. Somurtkan, uzlaşmaz ve öfke karışımı bir şey de vardı her halinde. Somurtkanlığı yakınlık, uzlaşmazlığı sevimlilik, öfkeliliği sıcak mı sıcak bir tatlılıktı. Her şeyi bilir ve bildiği hiçbir şeyi söyleyemezdi. Bi
ldiklerinin altından öfkeyle kalkmaya niyetli, ama çoğunlukla bildiklerinin altında ezilen, ezildikçe öfkesi artan, öfkesi arttıkça yalnızlaşan, yalnızlaştıkça bildikleriyle yeniden kuşatılan ve sonsuz öfkesine yeniden yazgılanan trajikomik mavi karakter. Mutlu mavi köyün mutsuzluk simgesi, ama aynı zamanda çocukluğumuzun da mutluluk imgesi. Düzen bozukluğunun, varoluş riyakarlığının açıklayıcısı. Kurda kuşa, yaprağa, yağmura surat yaparken de doğaya en yakışan en Mavi Şirin’di o. Somurtkan Şirin, sözcüklere dökülemeyen derin itirazdı. İtirazı öfkesinden taşarken de “nefret etmekten nefret ederim” repliğiyle ruhların havzasında bağdaş kurarken de, huzurlu görüntünün derinlerinde saklı sonsuz huzursuzluğun yalana dolanmadan seslendirilmesinin en şirin örneğiydi.

Huzursuzluk yalanı gereksinmez, fakat mutluluk muhakkak yalanla örtünür. Ancak unutuşta gülümseyen çehresini bulur mutluluk çünkü. Unutuşa sığınan her şey, mutluluk anını dipteki çatlaklıkları aralayan yalan üstünde kurgular. Kusursuz bir ilkbahar sabahında ormanın dingiliğinde, güneşin altın ışıklarıyla ağaçların dallarından, yapraklarından damlayarak, üstünde çiy taneciklerinin mücevherler ışıltıları yayarak parladığı çimlere düşüşü, kuşların tatlı şarkıları, kayalıklar arasından fışkıran suların berrak akışı huzursuzluğumuzu dindirebilirdi. Ama görünüş aldatıcı, yalanı örtünmüş mutluluk mutsuzluktu. Öyleyken mutsuzluğu, huysuzluğu sonuna dek sürdüren bunaltı yine de sahiciliğiyle huzura daha yakındı. Huysuz Şirin’i sevimli kılan her şeyden nefret etmesi değil, nefret ettiği her şeyin gelip onu bulması hiç değil, varlıkların nefret edilmesi gereken her şeyden bir iyilik ve güzellik, bir üstünlük bulup çıkarmasına katlanamama hali. Katlanamadığını dosdoğru söyleyebilme cesareti.

Huysuz Şirin mavi köyün mutsuzluk simgesi, mutsuz çocukluğumuzun mutluluk imgesiydi. Nefret etmek en çok ona yakışırdı. Gerilerde kaldı, Huysuz Şirin’den sonra somurtkanlığı kimseye yakıştırmazdı çocukluğuna ihanet etmemişse şayet hiçbir çocuk. Çocukluğuna ihanet edenler ülkesinde büyümekle kalmadı, kıydı “şirinliğine” erişti budalalığına herkes. Kan içinde yüzerken ne nefreti nefrete, ne somurtkanlığı somurtkanlığa, ne huzursuzluğu huzursuzluğa benzedi kimsenin. Şimdilerde huysuz şirini oynayan sadece en “sivil başbuğumuz”. Her şeyden nefret ediyor ama sevimli değil, surat yapıyor ama akıllarda kalacak bir şirin repliği yok. Kükreyip duruyor, her şeye somurtuyor, her şeyden nefret ediyor, ama somurtkanlığı da nefreti de sahicilikten uzak. Mutsuzluğumuzun simgesi, çocukların korkutucu imgesine dönüştü. Suratsızlığına yalan bulaşmış çünkü; öfkesine, hükmetme arzusu. Öyle olduğu yeni keşfediliyor, oysa ilk günden beri huysuz bir sevimsizlikti.

Yayılmacılığı, ırkçılığı, histerik kükreyişleri korkutuyor şimdi. Bir halkı kırıp geçerken kıyıcılığında huysuz şirinlikler bulanlar, iktidarla gözü kararmış hünkarın pençesini ensesinde hissedince kendilerini bırakıp tıpkı eski zamanlarda olduğu gibi yine sadece Kürtleri hırpalamasını istiyor. Çünkü ırkçılık hala bir öteki düşmanlığı sanılıyor. Irkçı, ilkin ötekini sonra kendindekini parçalar. Bundan kurtuluş yolu olmadığı anlaşılmıyor. O yüzden Habur, Silvan, KCK manzumelerinin sonu gelmiyor. Zulmün de. Hünkarla birlikte herkes sonsuz bir sevimsizlik. Irkçılık, vahşi saldırganlık, sonsuz sömürü açlığı, yapay gündemler, güç merkezlerine yaranma çabaları, yazarken başka, konuşurken başka, dost sohbetinde başka, kitlelerin ortasında bambaşka. Paragöz stratejist, düzenbaz entelektüel, yaranmacı şair, jurnalci mütefekkir, ihbarcı gazeteci, düzenbaz demokrat, militarist liberal, şoven sosyalist, katliamcı dindar ve listeye sığmayan bir yalancılar ordusu. Somurtkan Şirin’in sevimli nefretinden zerre pay kapmamış bir ahmaklık iklimi.

Sıkıntı verici, çürütücü bir ağırlık. Mutsuz çocukluğumuzun mutluluk imgesine yer yok. Bir yerimiz değil, her yerimiz sancıyor ve her yanımızın sancımasından nefret ediyoruz. Engin bilgisine dayanarak “gülümseyene kadar hasta kalacaksın” diyen bir Şirin Baba yaşamıyor bu köyde. Beceriksiz Azman mırıltılı ve uykulu, Gargamel bir şeyler çeviriyor, Gargamel zaten her zaman bir şeyler çevirirdi. Şaşkınlığa lüzum yok, her zaman bir şeyler çeviren Gargamel bu kez gerçekten bir şey çeviriyorsa, o halde o yaptığı her ne ise ürkmüşler ona hazırlıklı olmalı. Ürkmüşlerden de hazırlıktan da nefret eden Somurtkan Şirin çoktan terk etti riyakarlar köyünü. Mutsuz çocukluğumuzun mutluluk imgesi koyu dalgın sisler ardında kayboldu. Ufukta huysuz mavinin şirin somurtkan yüzü görünmüyor. Sadece çiğ, tozlu, yapış yapış, kan ve yalanla şişmiş riya bozuğu nefret edilesi suretler geçiyor gözlerimizin önünden.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kamil Tekin Sürek - Evrensel

AHMET KAHRAMAN - YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

AHMET ALTAN - Taraf